Her Yıl Tekrarlanan Felaket: Orman Yangınları
Her yaz mevsimiyle birlikte, doğanın can damarları olan ormanlarımız alevlerin pençesine düşüyor. Kıbrıs ve Türkiye’de eş zamanlı olarak çıkan yangınlar, artık alışıldık hale gelen bir felaketin sadece birkaç örneği. Her yıl tekrarlanan bu yıkım, bizlere doğayla kurduğumuz ilişkiyi yeniden sorgulama ve sürdürülebilir çözümler üretme zorunluluğunu hatırlatıyor. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Rana Kıdak, bu yangınların iklim krizinin ulaştığı boyutu ve mevcut yönetim sistemlerinin yetersizliğini açıkça ortaya koyduğunu ifade etti.
Kıdak, yangınlarla ilgili yapmış olduğu açıklamada, “Kıbrıs’ın Limasol ve Baf kentleri ile Türkiye’nin Eskişehir ve Bilecik illerinde eş zamanlı olarak meydana gelen orman yangınları, yalnızca birer doğa olayı değil; aynı zamanda derin bir çevresel uyarı niteliği taşıyor”şeklinde konuştu. Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs’ta sıcaklığın 42 °C’yi, Eskişehir’de ise 40 °C’yi aştığını ifade eden Kıdak, “Havanın nem oranı %15’in altına düştü, rüzgar hızı saatte 60 kilometreye ulaştı. Bu koşulların, orman yangınları için en riskli ortamı oluşturduğu biliniyor. Artık bu tür ekstrem hava olayları istisna değil; iklim değişikliğinin doğrudan sonuçları olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
Kıbrıs’ta, özellikle Limasol ve Baf çevresindeki ormanlık alanların yalnızca ağaçlardan ibaret değil; Akdeniz’e özgü çam ormanları, makilik bitki örtüsü, endemik türler ve kuş göç yolları açısından da büyük öneme sahip olduğunu anımsatan Kıdak, “Bu zengin ekosistemlerin alevlerle tahrip olması, yalnızca bugünü değil, gelecek on yılları da etkileyebilecek bir çevresel yıkım anlamına geliyor. Yangın sonrası ağaçlandırma çalışmaları başlasa bile, doğal ekosistemlerin kendini yeniden toparlaması uzun zaman alacaktır” ifadelerine yer verdi.
Türkiye’de ise orman yangınlarının genellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında görüldüğünü ancak bu kez Eskişehir ve Bilecik gibi iç bölgelerin ciddi risk altında olduğunun ortaya çıktığını ifade eden Kıdak, “Bu bölgelerde ormanlık alanlar ile tarım arazileri iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla yangınlar sadece doğaya değil, aynı zamanda insanların geçim kaynaklarına da zarar veriyor” şeklinde konuştu.
İlk belirlemelere göre yangınların çıkış nedeninin büyük olasılıkla insan kaynaklı olduğunu ifade eden Kıdak, “Bu durum, halk eğitiminin, erken uyarı sistemlerinin ve yerel denetim mekanizmalarının ne kadar yetersiz olduğunu gösteriyor. Oysa yangınlar genellikle ilk 30 dakikada kontrol altına alınabilirse büyümeden söndürülebilir. Bu kritik zaman dilimi kaçırıldığında ise müdahale çok daha zorlaşıyor” dedi.
Yangınların tamamen söndürülmüş olmasının, tehdidin sona erdiği anlamına gelmediğinin altını çizen Kıdak “Ortaya çıkan PM2.5 ve PM10 partikülleri, hava kirliliğini artırarak kalp ve solunum rahatsızlıklarını tetikliyor. Görünmeyen bu tehlike, özellikle yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalığı olan bireyler için ciddi sağlık riski oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
Kıdak, yangınların sadece çevresel kırılganlıkları değil, toplumların kriz anındaki hazırlık düzeyini ve yönetimlerin reflekslerini de gözler önüne serdiğini dile getirdi.
“İklim değişikliğinin parçası olan orman yangınları ne yazık ki hala ayrı bir krizmiş gibi ele alınıyor. Yangın yönetimi, iklim politikalarıyla bütünleşmeden sürdürülebilir hale gelemez. Yangına müdahele için gerekli sayıda söndürme uçağı olmaması konusu gündemde iken, yalnızca söndürme ekipmanlarına değil, önleyici ve hazırlayıcı sistemlere yatırım yapılması gereklidir” diyen Kıdak, yangın risk haritalarının hazırlanması, uydu ve İHA tabanlı gözlem ağlarının yaygınlaştırılması, orman ile yerleşim alanları arasında tampon bölgeler oluşturulması, doğal türlerle, kontrollü ve bilimsel yöntemlerle ağaçlandırma yapılması, okullarda ve kırsal bölgelerde yangın eğitimi verilmesi ve gönüllü yangın ekiplerinin kurulması, iklim politikalarıyla entegre yangın önleme stratejilerinin uygulanması gibi temel önerilerde bulundu.
Yangınların, sadece ormanları değil, insan yaşamını ve geleceğimizi de tehdit ettiğini belirten Kıdak, “Alevler geçtiğinde geride sadece kül değil, alınması gereken dersler de kalmalıdır. Doğayla uyumlu bir yaşam biçimi geliştirilmedikçe bu tür felaketler, yalnızca birer uyarı değil, acı birer rutin haline gelecektir” ifadelerini kullandı.